
REFERANDUMDA HAYIR DEMEK: KÜRT, ALEVİ, DEVRİMCİ, DEMOKRAT, İŞÇİ, EMEKÇİ VE DE İNSAN OLMANIN BİR GEREĞİDİR !
İnsan ya da bir toplum kesiminin devasa, gücünün yetmediği, elinde olmayarak üstesinden gelemediği bir güç tarafından ezilmesi kabul edilemez, fakat anlaşılır bir olay olarak görülebilir. Kürtlerin bir asırdır ezilmesi, kendi kaderini tayin hakkının elinden alınması, katliamlara, siyasal ve kültürel soykırımlara tabi kılınması asla kabul edilemez ama bir zalimlik ve zulüm olarak görülüp, anlaşılabilir. Alevilerin de yüzyıllardır, Sünni İslam zulmü altında ezilmesi, kitlesel kırımlardan geçirilmesi, daha dün K. Maraş, Sivas, Çorum, Malatya olaylarında görüldüğü gibi insanlık dışı yöntemlerle imha edilmesi, Alevilerin gözünün içine baka baka bir Alevi katliamcısı Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim isminin bir köprüye verilmesi tabi ki asla kabul edilemez, ama bunun anlaşılmaması aptalca bir şey olur. İşçiler, emekçiler, yoksullar, ezilenler bu ülkede hiç mi hiç emeklerinin karşılılığını alamadı, horlandı, aşağılandı, insanca yaşamalarına olanak tanınmadı. Erdoğan; işçilerin, emekçilerin, yoksulların üzerindeki baskıyı ikiye katladı, daha da yoksullaşmalarını sağladı. Söz konusu referandum ile, yapmış olduğu bu insanlık dışı uygulamayı yasal ve anayasal hale getirmek istiyor. “Eşitlik fıtratında yoktur” diyerek kadınları aşağıladı, her birinin üç çocuk doğurmasını emrivaki olarak buyurdu. Her seferinde aşağıladı, dışladı, horladı, kişilikleri ile oynadı. Bu tavrından ve buna denk politikasından güç alan magandalar, lümpenler, kadından yüz bulamayan yaratıklar, kadınları hedef aldı, kadın katliamı, Devri Erdoğan’da beşe katlandı.
Türkiye’yi kadınlar için cehenneme çevirdi. Kadınların bir kesimine “benim türbanlı bacım”, diğer bir kesimine “şortlu kadın” diyerek yaratık sürülerin hedefi haline getirdi. Yaratık sürüleri modern giyimli bir kadın görünce “şortlu kadını unutma” diyerek tehdit ve taciz ediyorlar. Bu türden yaratık davranışları vakai adiyeden oldu. Her gün gerçekleşiyor. Kendi yandaşları arasında toplumsal bir davranışa dönüştürmüş olduğu bu kadın düşmanlığı kültürünü: İsmine “anayasa” dediği, aslında kendi yasası olan kağıt parçasını sizlere ve kadınlara onaylatarak kalıcılaştırmak istiyor. Devrimciler, demokratlar, aydınlar, akademisyenler, solcular, sosyalistler, farklı cinsel tercihi olanlar, T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan beri baskı altında, devletin zoru ile yüzyüze kalan ve devlet tarafından ezilen toplum kesimleri olmuşlardır. T. Cumhuriyeti devleti; faşistleri, şovenleri, ırkçı, gerici yobazları şemsiyesi altında barındırıyor, onlar için demokrasi havarisi kesiliyorken devrimci, demokrat, ilerici, solcu, sosyalistler için azılı soykırımcı bir diktatörlük oldu.
Devri Erdoğan’da devletin bu yapısı birkaç kat daha gericileşerek söz konusu toplum kesimine hayat hakkı bile tanımaz bir devlet yapısına dönüştürüldü. Referanduma sunarak bu faşist devlet yapısını halklara onaylatmak istiyor. Referandumda HAYIR demenin tek nedeni buraya kadar sayıp döktüklerim de değil. Bölgemiz Ortadoğu’yu savaş alanına döndürdü. AB ve ABD ile ilişkileri sadece diktatörlüğünü pekiştirmek için bozdu. Onlar da Türkiye ekonomisi ile oynamaya başladılar. Türkiye’nin ekonomisi % 70-80 oranı ile onlara bağımlı ve onların denetiminde. Bütün dünya global ekonomisini denetleyip yönettikleri gibi, Türkiye ekonomisini de: Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü denetliyor ve yönlendiriyor. Erdoğan, yandaşlarına kabadayılığını gösterip çevresinde tutmak için, onlara “eey eeyler” çektikçe onlar da Türkiye toplumunu kışkırtmak için toplumun ekmeği ile oynuyorlar. O nedenle doların değeri yükseliyor, TL değer kaybediyor. İflaslar çoğalıyor, iş yerleri kapanıyor, yoksulluk artıyor, toplumun önemli bir kesiminin kapısına açlık dayanmış durumda.
Bu referandumla Erdoğan “Evet” oylarını artırır, sözüm ona anayasasını kabul ettirip, “Türk tipi” dediği diktatörlük sistemini kurarsa, dünya global sistemi Türkiye üzerindeki ekonomik baskısını kat kat artıracaktır. Türkiye ekonomisi üzerinde egemen olan AB ve ABD ulus üstü sermayesi, ABD ırkçı diktatörü Trump’a tavır aldığı gibi onun bir başka benzeri olan Erdoğan ve onun başkanlık sistemine karşı da tavır geliştiriyorlar. ABD’nin en büyük iki ulus ötesi tekeli, Trump’ın almış olduğu yabancı yasağı karşısında, yabancı ülkelerden işçi alıp ABD’deki kendi firmalarında çalıştırma kararı alarak Trump’ı zora soktular. Aynı şeyi Erdoğan için de yaparlar. Tabi ki tekelci sermaye diktatörlüğe karşı değil. Çin’de görüldüğü gibi tek komünist partisi, sadece komünist partisinin katıldığı seçimler, ülkenin tek egemeni Komünist Partisi ve onun lideri… Global sermayenin buna hiçbir itirazı yoktur. Onu hiç ilgilendirmiyor. Çünkü ülkede istikrar var, sermaye istediği gibi pazar ilişkilerini geliştiriyor, terör yok, grev, boykot, işgal yok. Bu, sermayenin işine geliyor ve hoşuna gidiyor. O nedenle de otoriterliğe karşı bir tarzı ve davranışı olmuyor.
Ama Erdoğan Türkiyesi’nin durumu böyle değil. Erdoğan zaten şimdi de diktatör. Söz konusu Anayasada yazılı olmayan yetkileri bile kullanıyor. Söz konusu Anayasa dedikleri kağıt parçası, mevcudu, yani fiili olanı yasalaştıracaktır. Erdoğan’ın fiili diktatörlüğü, çoktan beri iktidarda olmasına rağmen herhangi bir istikrar sağlayamadı. Tersine, var olan istikrar da bozuldu. İşte globalizmin karşı çıktığı diktatörlük değil, diktatörlüğün istikrarsızlığı daha da artırmış olmasıdır. Anayasa oylamasına “Evet’in” % 50’yi geçmesi durumunda istikrar daha çok bozulacağı için karşı çıkıyorlar. Erdoğan bugüne kadar Türkiye’yi rahatsız eden, istikrarsızlaştıran; Kürt, Alevi, demokrasi gibi sorunların hiçbirisini çözmedi. Şeriatçı, cihatçı, dinci örgütlerle sıkı ilişkilere girerek, onları da Türkiye’nin başına bela edip, istikrarsızlığı daha da artırdı. Referandumda “Evet” oyu kullanmak ya da herhangi bir nedenle boykot ederek “Evet’e” katkı yapmak hem kendisinin, hem de Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaktan başka bir işe yaramaz.
Boykot belli durumlarda başvurulması gereken bir politik tutum olabilir. Ama bu referandumda, devrimci, demokrat, ilerici, Kürt, Alevi, sosyalist olan insanın boykot tavrını benimsemesi, insani değerlere tavır almasından öte bir işe yaramaz. Söz konusu referanduma Türkiye, bölge, dünya konjonktürü, demokrasi, istikrar, insan hakları vb. gibi nedenlerle hangi pencereden bakarsanız bakın: HAYIR demek, insan olmanın bir gereği haline gelmiştir. Karşı karşıya olduğumuz sorun: Bir parti, sınıf, ulus, topluluk vb. gibi belli kesimleri ilgilendiren bir sorun değil. Türkiye’yi, bölgeyi, dünyayı ilgilendiren, kelimenin gerçek anlamı ile bütün bir insanlığı ilgilendiren bir konuma gelmiş bir sorundur. İçinde bölgesel savaşı, iç savaşı, ekonomik savaşı, global dünya ile gelişmekte olan pazar sorunu savaşı, Rusya ile ABD arasında giderek bir tehlike olarak belirmeye başlamış olan dünya savaşını barındıran bir pakettir Erdoğan’ın anayasa paketi. Böylesi bir pakete referandumda “Evet” demek, evetle aynı anlama gelen boykot yapmak ya da sandık başına gitmemek düpedüz insana ve insani değerlere, bölge ve ülke değerlerine, dünyanın istikrar ve dinginliğine dinamit koymak demektir.
Bazı insanlar partilerine, örgütlerine kızmış olabilirler, boykot ya da sandık başına gitmemekle onları cezalandırmayı düşünebilirler. Bunu Kürtlerden, Alevilerden, solculardan, devrimci demokratlardan yapmak isteyen varsa kesinlikle kendine de, mensubu olduğu sınıf, ulus, ya da çevreye de telafisi mümkün olmayan zararlar verir. Böylesi bir boykot ya da sandık başına gitmeme tavrı Erdoğan’ın işine yarayacaktır. Erdoğan’ın başkanlık sistemini onaylamak anlamına gelecektir. Bu herhangi bir seçimde, herhangi bir partiyi seçip seçmemek gibi bir şey değildir. Bu: Bölgede savaşın derinleştirilmesi, iç savaşın mayalandırılması, çıkacak bir dünya savaşına katkı yapılması, kan, gözyaşı, yıkım, yok olma demektir. Böylesi bir tablonun referandumuna HAYIR demek: Ne dinsel, ne ulusal, ne şahsi, ne toplumsal bir çıkarı değil, sadece insan olmanın gereğini yerine getirmeyi ifade eder. Çünkü sorun insan ve insanlık sorunudur. “Evet” ya da boykot ve/veya “bize ne, bu Türkler’in bir sorunu; ne yaparlarsa yapsınlar” gibi bir nedenle sandık başına gitmemek, Türkler’e değil, sadece insanlığa zarar verir. Çünkü sorun insani boyutludur..!
Teslim TÖRE-MEZOPOTAMİA NEWS
Average Rating