APO’NUN ÖZGÜRLÜK HAREKETİ VE ÖZ YÖNETİM FELSEFESİ.

Read Time:6 Minute, 12 Second

APO’nun daha önce de belirmiş olduğum gibi, ideoloji, teori ve kuramsal üretim tarzı gibi Özgürlük Hareketi ve Öz Yönetim felsefesi de klasik örgüt yapısı ve mücadelesinden farklıdır. İdeolojik, teorik ve kuramsal üretimde klasik ideolojik, teorik ve kuramsal üretimden farklı olarak: Olması gerekenden değil, olabilecekten hareketle üretim yaptığı gibi örgütlü mücadele ve Öz Yönetim konusunda da klasik örgüt yönetiminden farklı olarak; örgütün halkı, ulusu ya da sınıfı kurtarmak felsefesinden değil, halkın, ulusun ya da sınıfın örgütü kullanarak kendini kurtarması felsefesinden hareket eder. PKK kurulduktan sonra Kürtlere çağrıda bulunurken mealen şöyle demişti: Sömürgeciler Kürtlerin onuru, gururu, şerefi, haysiyeti ile oynamış, yerle bir etmiş, ayak altına almışlardır. Kendine ihanet etmemiş Kürt yok gibidir. Kürtlerin her şeyden önce şerefini, onurunu, haysiyetini kurtarması, sömürgecilerin ayağının altından çıkartması gerekiyor. Ve ekliyordu, PKK’yi salık vererek: Size işte örgüt, silah, gerilla, gelin onurunuzu, şeref ve haysiyetinizi kurtarın diyordu.

APO ile: İdeolojik, teori, kuram vb. gibi her konuda tartışan benden başka bir kişinin olduğunu sanmıyorum. PKK’liler daha çok APO’yu dinliyor, belki soru da sorabiliyor, fakat tartışmıyorlardı. Bunu sadece APO’nun tavrına bağlamak yanlış olur. Partililer de tartışmayı doğru bulmuyorlardı. Daha doğrusu 20. y. yıl yapılanmaları ve liderlikleri öyleydi. APO ile görüşen başka örgütlerden kişiler de zaten resmi görüşme yapıp gidiyorlardı. Ama ben APO ile her şeyi tartışabiliyordum. Aramızdaki tartışmanın kızıştığı durumlar da oluyordu. Ama birbirimize darılma durumu hiç olmuyordu. Ben bir çok örgüt liderinin sandığı gibi: APO’nun Kürtleri kullanarak liderleşmek, partisini egemen kılmak isteyen, hatta bazılarının da MİT ajanı olduğunu iddia ettikleri bir kişilik olarak görmedim. Kendini her şeyi ile Kürt Halkına adadığından çok emindim. O nedenle ben “Özerk Kürdistan” derken ne kadar samimi isem, APO’nun “Bağımsız Kürdistan” derken o kadar samimi olduğuna inanıyordum. O da benim Kürt Halkı konusundaki samimiyetimden kuşku duymuyordu. En çok tartıştığımız konuların başında Kürdistan’ın “sömürge” ve “ezilen ulus” konusu ve “Bağımsız Kürdistan” ile “Özerk Kürdistan konusu olmasına rağmen -o zaman her iki konu da her birimizin “kırmızı çizgisi” olmasına rağmen- hiçbir zaman bozuşmadık.

Bu vesile ile birbirimizi çok iyi tanıdık ve çok iyi de anladık. O nedenle yakalandığı zaman kendisine mektup yazmamı da yadırgamadı. Sadece “kahramanlık” yapma konusunu işlemişti. Ben de zaten kendisinden öyle bir şey istememiştim. Sonradan öğrendiğim kadarı ile sanırım o zaman avukatlığını almaya giden Ahmet Okçuoğlu kendisinden öyle bir şeyler istemişti. Neyse konuya geçeyim. Bir çok konuda olduğu gibi Kürtlerle ilgili: Onurunuzu, şerefinizi, gurunuzu kurtarın vb. gibi konuları, üstelik biraz da bir ulusa böylesi sözleri nasıl söylersiniz gibisinden eleştirel bakarak sormuştum. O gayet sakin: Biz kimseyi kurtarmak için yola çıkmadık, kendisini kurtarmak isteyenlerle birlikte mücadele etmek için yola çıktık gibisinden yanıt verdi. Ve kendisinin felsefi anlayışı olarak halkın kurtarılması değil, halkın kendisini kurtarması olduğunu vurguladı. Bir halk, savaşı içselleştirmez, savaşın kendi kurtuluşu için olduğunu benimsemezse, onun adına yürütülen savaş zafere ulaşamaz.

APO’nun örgüt ve mücadele felsefesi: Halkı kurtarmak için değil halkın kendini kurtarması için savaşması, savaşın halk adına değil, halkın kendi adına savaşması felsefesi idi. Bence Özgürlük Hareketinin başarısı bu felsefenin bir ürünüdür. Özgürlük Hareketi K. Kürdistan örgütlerinin en son örgütü olarak kuruldu. Ama şimdi söz konusu örgütlerin hiçbirisi yoktur. Fakat Özgürlük Hareketi örgütlü mücadele tarihinin hiç kaydetmediği kadar devasa, dünya çapında bir örgüt konumuna geldi. Aslında bir örgütten de öte, “devlet olmayan devlet” konumunda bir yapılanma durumunda. Elbette örgütün diğer lider kadrosu, özellikle de şehitleri, yiğit, cesur militanlarının Özgürlük Hareketinin bu konuma gelmesine çok önemli katkılarının olduğuna hiç kuşku yoktur. Ama kuram, felsefe ve politik perspektif olmadan hiçbir fiili güç, bir yapıyı böylesi devasa bir konuma çıkartamaz. O nedenle Özgürlük Hareketinin böylesi bir konuma gelmesine katkı sağlayan herkesin katkısı son derece önemli ve saygıdeğerdir. Ama APO’nun üretmiş olduğu değerler evrensel boyutlu ve belirleyici bir konumdadır. APO söz konusu felsefesini yol haritası, politik manifesto, öz ve özerk yönetim konusunda da net olarak vurgulamıştı. Örneğin Öz Yönetim ve Özerk Yönetim konusunda: Silahlı mücadeleyi işe hiç katmamış, tersine, Türkiye koşullarında silahlı mücadelenin tarihsel ve toplumsal sürecini doldurduğunu vurgulamıştı.

Öz ve Özerk Yönetim konusunu da silahlı güçlerin, gerillanın değil, bizzat halkın kendisinin: Kollektif, komünal, koordine, dayanışma vb. konularda organize olması, kendi doku ve dengelerini oluşturması, toplumsal sistemini bizzat kendisinin kurması, gerekirse devletle kendisinin savaşması, ya da barışık yöntemlerle mücadele etmesi… Yani yapılması gereken ne varsa kendisinin yapması tezini kuramlaştırmıştı. APO’nun felsefesine göre hendek kazılacaksa da, barikat kurulacaksa da, katil saldırganların kafalarına kaynatılmış yağ dökülecekse de Öz ya da Özerk Yönetimi ilan etmiş olan şehir sakinlerinin kendisi yapacaktı. Nasıl ki Kürt Halkına: İşte örgüt, işte silah, işte gerilla mücadelesi, gel ve kendi onurunu, gururunu, şerefini kurtar demişse Öz ve Özerk Yönetim konusunda da aynı yöntemi, aynı felsefeyi kullanmıştı. “Komününü oluştur, dayanışmanı gerçekleştir, öz gücünü, öz savunma birimlerini yarat” diyerek belki süreç içerisinde Öz ve Özerk Yönetim ilan eden şehirler: Hukukçular, eğitmenler, öğretmenler, sağlıkçılar, ekonomistler, belki Filistin “taş devriminde” olduğu gibi “taş bulma” komiteleri, ekmek, su tedarik etme komiteleri gibi halk güçleri yapılanmaları da üretirlerdi.

İş, halkın kendi üreticiliğine bırakılıp halkın yaratıcılığı devreye sokulunca, halk: “Filistin İntifadasında” görüldüğü gibi İsrail devletinin baş edemediği, o nedenle de Arafat’ın Filistin’e gelmesine izin verilerek “intifadayı feshettirdikleri” durumları yaratır. “Taşlı devrim” de denen “Filistin İntifadası” İsrail devletine “illallah” dedirtti. Filistin Halkı savaş içinde tepeden tırnağa örgütlendi ve organize oldu. Halk savaşını silahlı gerillalar değil, “taşlı” halk ve çocukları yürüttü. Sokak, mahalle, okul, hastane, taş bulma, su, ekmek üretme ve halkın günlük her şeyini tedarik etme komiteleri vb. gibi bütün örgütlenmeleri bizzat halkın kendisi yarattı. İsrail devletinin gücü bu halk örgütlenmesi karşısında çaresiz kaldı. Büyük tedirginlik yaşadı. Sadece İsrail Siyonizmi değil, bütün gerici Arap yönetimleri de çok tedirgin oldular. Gerici Arabistan yöneticileri emperyalist ülkelerin başkentleri ile anlaşarak Yaser Arafat’ın Filistin’e gönderilerek “intifadayı” sona erdirmesine ve kendini başkan ilan etmesine karar verdiler. Bu karara çaresiz, İsrail Siyonizmi de uydu. Arafat’ın Filistin’e gitmesine razı oldu.

Arafat Filistin’e iner inmez diz çöküp toprağı öptü ve kalkar kalkmaz “elhamdulillah” dedikten sonra da: “İntifada bitmiştir, ben bütün dünya başkentlerinin onayladığı başkan olarak geldim” dedi. Sonra da intifadanın yerine “Hamas”ı ve Hamas’ın intihar eylemlerini soktu, sonuç ortada. Yaşanarak da görülmüş olan bu “intifada” olayı hem APO’nun yukarıda belirtmiş olduğum felsefesine uygun, hem de yaşayarak görüp ders çıkartmış olduğu bir toplumsal olaydır. Zaten kendisinin Kürt Halkına önermiş olduğu Öz ve Özerk Yönetim ve onun yol haritası, halkın nasıl örgütlenip organize olması anlayışı da bu temeldeydi. Savunduğu felsefe gereği Öz Yönetim de, Öz Yönetimin savunma gücü de kendi dinamikleri içinde oluşup gelişecekti. Öz Yönetim, adı üstünde halkın kendini yönetme yapılanmasıdır. Halkların kendi kaderini tayin hakkı nasıl ki halkların kendisine aitse, Öz ve Özerk Yönetim de halkın kendi yönetimidir. O kendi başına bir organizasyondur. Öz savunma güçleri, komünleri, dayanışma, organize olma işleri, benzetmek yerindeyse Sovyet tarzı ya da İntifada biçimi yapılanmasının tümü halkın kendi eli emeği, kafa ürünü olarak oluşacaktır.

Halkın eli ürünü olan hiçbir yapılanma hiçbir güç tarafından yıkıma uğratılamamıştır. Örneğin Sovyetler yıkılmadı, bir toplumsal sisteme büyüdü. İntifada İsrail devleti tarafından imha edilemedi, tersine, İsrail devletini zora soktu. İsrail devleti intifada karşısında zorda kaldığı için yukarıda belirtmiş olduğum gibi Arafat’ın Filistin’e gelip intifadayı yok etmesine olanak sağladı. Arafat intifadayı yok ettikten sonra da bütün bir dünyanın gözü önünde İsrail askerinin, Arafat’ın evinin duvarına ‘işeyerek’, Arafat’ı yok etmesi ile sonuçlandı. Arafat, Filistin Halkı ile İsrail’e karşı savaşmadı, İsrail ile birlikte Filistin Halkının üstünde birbiri ile savaştı. Arada Filistin Halkı ezildi. İki savaşan gücün bir halkın üzerinde birbiri ile savaşması, sonradan da taraflardan birisinin çıkıp: Biz yendik, devlet yenildi demesi tam bir hilkat garibesi olur. APO’nun felsefesi böylesi bir garabetin panzehiridir.

Teslim TÖRE-Mezopotamia News

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: