

KSF ÇOK KUTUPLU DÜNYA KONJONKTÜRÜNDEKİ DOĞRU YERİNİ ALDI / TESLİM TÖRE.
Suriye sorunu sadece bölgede değil, çok kutuplu dünya konjonktürünün saflarının belirginleşmesinde de önemli rol oynamaya başladı. Tabi ki mevcut çok kutuplu dünya konjonktüründeki ayrışma ya da saflaşmada belirleyici rolü Suriye’nin oynadığını söylemek de doğru bir belirleme olmaz. Suriye yeni sömürgecilik sisteminin tarihi içinde Putin Rusyası tarafından en insanlık dışı mafyavari tarzda “kalıcı” sözleşmeye mecbur bırakılmış bir ülke konumunda. Suriye çok zor günler yaşadı, yaşıyor. Dünyanın en adi, acımasız, vahşi, çağ dışı, insanlık ve kadın düşmanı karşı devrim güçleri tarafından istilaya uğradı. Uzun bir sınıra sahip komşusu Erdoğan Türkiyesi AB ve ABD’yi de “Suriye’nin” sahte “dostları” olarak yanına alıp, Suriye Halkının düşmanlarını “eğit-donat” yöntemi ile askeri bakımdan eğitip, silahla donatarak savaşmak üzere Suriye’ye göndererek savaşı körükledi. Suriye Putin’e mecbur değil, mahkum konuma sokuldu. Putin Suriye’nin bu durumundan yararlanarak yeni sömürgecilik sisteminde hiç görülmemiş olan “kalıcı” statüsünü Suriye yönetimine kabul ettirerek imzalattı.
Bugüne kadar hiçbir sömürgeci devletin yapmadığını, bir sömürgeci devlete bile değil sadece mafyaya yakışabilecek “kalıcılık” anlaşması Suriye’yi Putin Rusyası’na eli mahkum konuma soktu. O nedenle de Rusya daha önce ABD’nin yanında olan, Suriye Halkının amansız düşmanı, Erdoğan Türkiyesi’ni de yanına alarak Suriye ile dilediği gibi oynuyor. Suriye sorununu daha önceki toplantı yeri Cenevre’den, belki de AB ve ABD’den uzaklaştırarak Astana’ya taşıdı. Sözüm ona kalıcı barış sağlamak amacı ile şeriatçı, cihatçı, hırsız, katil, tecavüzcü, çocuk katili, kadın köle pazarı kurarak kadın satıcılığı yapan, insani hiçbir değer taşımayan, çağ dışı yaratıkların örgütleri ile Kazakistan’ın başkenti Astana’da Rusya’nın öncülüğünde toplantı yapıyorlar. Önlerinde ne olduğunu kendilerinin de bilmediği, şeriattan başka bir hedefleri bulunmayan bu taşeron katil sürülerinin örgütleriyle Suriye’nin geleceğini belirlemeye çalışıyorlar. “Arkadaşını söyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana” halk deyiminde olduğu gibi Rusya, İran ve Erdoğan Türkiyesi kendilerine Suriye’nin sorunlarını çözecekleri arkadaşları, “şeyh şeyhi bulur Mekke’de” gibi birbirilerini iyi bulmuşlar.
Bulmaları bir şey değil, ama bu bileşenlerle Suriye sorununu çözmeleri söz konusu bile olamaz. Bırakın çözmeyi, “ateşkesle” ilgili bir adım bile atamazlar. Erdoğan bir zamanlar AB ve ABD’yi “Suriye’nin dostları”, onlarla birlikte yaratmış oldukları “eğit-donat” yöntemleri ile Suriye’ye nasıl bir çözüm ürettiyse, şimdi de Rusya, İran ve taşeronu olduğu cihatçı, şeriatçı örgütlerle birlikte aynı çözümü üretecek. Buradan bir şey çıkmasına çıkmaz, fakat hiç işe yaramayacağını söylemek de mümkün değil. Hem Suriye ve hem de dünya konjonktüründe net bir dost ve düşman ayrımının oluşmasına katkı yapacağına kuşku yoktur. Bu bağlamda küresel iki aktör AB ve ABD, KSF’nin (Kuzey Suriye Federasyonu) yanında; bir küresel güç de Erdoğan ve onun çömezleri şeriatçı güçlerin yanında yer alıyor. İran ve Erdoğan Türkiyesi’ni bir araya getiren ana faktör Astana toplantısındaki diğer bileşen çete yapılanmaları değil, Kürt düşmanlığıdır. Bu Kürt düşmanlığı İran ve Erdoğan Türkiyesi’ne tarihten kalma bir mirastır. Suriye BAAS yönetimini İran ve Erdoğan Türkiyesi’nin yanına iten faktör de büyük bir ihtimalle aynı hastalık, yani Kürt düşmanlığıdır.
Rusya bu hastalığa ne kadar kapılır bilemiyoruz. Ama Suriye bu budalaca tavrında ısrarlı olursa Erdoğan’dan daha fena kaybeder. Bugüne kadar defalarca açıkladığı gibi SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) Suriye’den ayrılmak, Suriye’yi bölmek gibi bir niyeti yoktur. Ama Suriye BAAS yönetimi, Erdoğan Türkiyesi, İran yönetimi, Rusya ve diğer çete örgütlerinin itimi ile SDG’yi partner yaptıkları ABD’nin B- planının olduğu sır değil. ABD ve İsrail, Suriye’nin bölünmesinden, hem de üçe bölünmesinden yana. İran, Suriye, Türkiye üçlüsü ve Erdoğan’ın hempaları ile SDG karşısında bir düşmanlık duvarı örülür, SDG’ye başka şans bırakılmazsa SDG’nin de partnerleri AB ve ABD ile stratejik ortaklık yapmaktan başka şansı kalmayabilir. Böylesi bir zorlama sonucu Rusya ile ABD ve AB üçüncü bir dünya savaşı çıkartacak değiller. Olan Suriye’ye olur. Suriye BAAS yönetimi için tek doğru seçenek SDG ile anlaşarak demokratik bir Suriye’nin yaratılmasıdır. Bu durumda ancak Suriye kendi iç dinamikleri, onların üretmiş oldukları doku ve dengelerle birlikte Suriye’ye yaşanabilir bir gelecek belirleyebilir.
SDG, savaşçı yeteneğini kadın ve erkek gerillaları ile Kobane ve sonrasında defalarca; dostun da, düşmanın da göreceği şekilde ispatladı. Buna AB ve ABD’nin silah ve teknoloji desteği de eklenince Suriye BAAS yönetimi ve Erdoğan Türkiyesi’nin “asarız keseriz” gibi palavraları bir sivrisinek vızıltısı kadar bile etkili olamaz. Kürtler artık sadece bölgenin değil dünya gerçekliğinin de bir aktörü durumundadır. Bu tarihsel ve toplumsal gerçekliği hiçbir güç ortadan kaldıramaz, yok edemez! Bu gerçekliği herkesin görmesi gerekiyor. Bugüne kadar Kürt düşmanlığı hiçbir Kürt düşmanına bir şey kazandırmadı. Halepçe’de, Roboski’de, Dersim’de yaptıkları gibi Kürt katliamları yaptılar, Kürt kanına girdiler, ama Kürtleri yok edemediler. Söz konusu katliamların hiçbirisi Kürtlerin güç kaybına, yok olma yönelimine, kilometre ya da mihenk taşı işlevi görmedi. Tersine, Kürtlerin daha da güçlenmelerine, Kürt dinamizminin boyutlanmasına kilometre taşı işlevi gördüler. Mevcut momentte ne Kürtler eskisinden daha zayıf ve güçsüzler, ne de Kürt düşmanları eskisinden daha güçlü bir konumda.
Emperyalizmle işbirliği yapıp Kürtleri bölen ve her bir parçasını asimile ederek yok etmeye çalışan dört bölge devletinden, eski gücünü koruyabilen sadece İran var. Suriye’nin durumu yürekler acısı, Irak’ınkini söylemeye gerek yok. Erdoğan Türkiyesi ise yaşamakta olduğu iç sorunlar, her geçen gün boyutlanan ekonomik sorunlar, eski stratejik müttefiki olduğu global dünya ile kavganın toz dumanı içinde önünü bile göremiyor. Suya düşen yılana sarılır misali bunalıma girdiği siyasal, ekonomik, sosyal konulardan kurtulacağı sanısı ile başkanlığa sarılmış, onunla vaziyeti kurtaracağını sanıyor. Bu bağlamda başkanlığı düşünmekten başka bir şeyi görme yeteneği kalmamış. Demem o ki; ne Kürtler eski Kürtler, ne de Kürt düşmanları eski düşman konumundalar. Kürtlerin daha zayıf, düşmanlarının daha güçlü olduğu dönemde bile Kürt düşmanlığı hiçbir Kürt düşmanına kazandırmadı. Mevcut konjonktürde Kürtler çok önemli ve belirleyici konumda bir bölgesel aktördür. Erdoğan Türkiyesi’nin izlemiş olduğu bu politika ile bölgesel aktörlük rolünü küresel bir boyuta çıkartabilir. Erdoğan Putin’in atına binip, AB ve ABD’yi zorladıkça AB ve ABD SDG’yi küresel bir arenaya çekmeye doğru zorluyor.
Erdoğan izlemekte olduğu bu politikaya bir süre daha devam ederse, Suriye bölünmeye gitse de, demokratik bir federe yapıda bütünlüğünü korusa da, SDG uluslararası güç kazanacaktır. Erdoğan Türkiyesi sözüm ona Rusya, İran ve Suriye BAAS Partisi yönetimi ile SDG’yi köşeye sıkıştırmaya çalışırken SDG’yi uluslararası bir konuma doğru itiyor. Erdoğan Türkiyesi’nin bu politikası hem Rusya karşısında AB ve ABD’yi bir araya itiyor, hem AB ve ABD’yi SDG yanına gitmeye zorluyor ve hem de SDG’nin AB ve ABD ile daha sıkı ilişkiye girmesine, bilvesile bir dünya gücü olarak küresel arenadaki yerini almasına katkı yapıyor. Olguya doğru bir göz ve analitik bir yöntemle bakan herkes Erdoğan Türkiyesi’nin Kürt düşmanlığının Kürtlere kaybettirmeyip, kazandırdığını kolayca görebilir. Erdoğan devletinin Kürt düşmanlığı temelinde yürütmüş olduğu politika SDG’nin sadece bir dünya aktörü olma konusunda hızla ilerlemesine değil, mevcut çok kutuplu dünya konjonktüründe kendi kutbunu net bir şekilde belirlemesine de katkı yapıyor.
Mevcut dünya konjonktürü sadece çok kutuplu değil, aynı zamanda globalizmin iç başkalaşım sürecinde yaşanmakta olan toplumsal ilerlemenin en dinamik kutbunda oluşmaya başladı. Kürt Halkı genç, dinamik ve dünyanın ilk gerilla kadın gücünü oluşturmuş bir halktır. Globalizm, tarihin ve toplumsal ilerlemenin diyalektiğine denk bir şekilde kendi sinesinde, kendi karşıtını üretirken yeni bir devrimci güç olan kadın hareketini de yaratmış durumda. Globalizmin ana vatanı olan AB ve ABD’de kapitalizmin iç çelişkileri yeni gelişmelere gebe olurken, ABD Başkanı Trump’a karşı güçlü bir kadın hareketi oluştu. Bu oluşum ABD ile sınırlı kalmadı, bütün Avrupa’ya da yayıldı. Asya’nın atıl toplumsal yapısına karşı AB ve ABD’de yeni fakat kadın gibi toplumun en canlı kesiminin öncülüğünde güçlü bir hareket, toplumsal sıçramanın zemini güçleniyor. AB ve ABD’de kadınların öncülüğünde başlamış olan bu toplumsal ilerleme süreci SDG’nin devrimci gelişimi ile çakışacak bir nitelik taşıyor. Erdoğan Türkiyesi’nin izlemiş olduğu Kürt düşmanı politikası KSF’nin böylesi doğru ve kendine denk bir alanda yer almasına da neden oluyor.
Teslim TÖRE-Mezopotamia News
Average Rating