REFERANDUMDA YENİDEN KENDİMİZE GELEBİLSEK..! / TESLİ TÖRE

Read Time:5 Minute, 47 Second

Erdoğan’ın 7 Haziran’dan sonra başlatmış olduğu, Özgürlük Hareketinin “mukabelede” bulunduğu savaşta özgürlük mücadelesi kazanımlarının bir çoğu kaybedildi. Özgürlük mücadelesi tepenin doruklarına kadar tırmanmışken bir kısmı halk düşmanı, özellikle de Kürt halkı düşmanı Erdoğan’ın acımasız, zalim ve zorbaca baskısı, bir kısmı da devrim mücadelesinin APO’nun yol haritasına bağlı kalmayıp, süreci iyi yönetememe ve yetersiz kalması nedeniyle yüzden fazla belediyeyi eş başkan ve yöneticileri ile birlikte, HDP’nin eş başkanları, yerel yöneticileri, üye ve destekçilerini kaybettik. HDK, DTK gibi kitle örgütlerinin merkez ve yerel yöneticilerinin binlercesi cezaevlerine atıldı. K. Kürdistan’da öz yönetim fiili olarak gerçekleşmişti. Hepsini kaybettik. Müthiş bir güç kaybı yaşandı. Kürt Halkı ve devrimci demokrasi mücadelesi onlarca yıldır kanı, canı pahasına elde etmiş olduğu fiili öz yönetimini ve ona denk politik ve yapısal kazanımlarını o talihsiz savaş nedeni ile birdenbire kaybetti. Bu ani kazanım kaybı halkta doğal olarak büyük bir kırılma yarattı.

Kürt Halkı yaşamış olduğu ani şoku hala atlatabilmiş değil. Belediye başkanlarının görevden alınması, yerine kayyumların atanması karşısında tepkisiz kaldı. Bırakın bir çok yapılmış “serhıldan” çağrıları ve “belediyelerinize sahip çıkın” yönlendirmelerine yanıt vermeyi, eski tür tepkilerden hiçbirisini bile vermedi. Toplum dinamizminde gözle görülür biçimde bir gerileme ortaya çıktı. Bu durumda devrim mücadelesi kaybettiklerini tekrardan kazanabilir mi, belli değil. Belli değil çünkü süreç ilerledikçe karşı devrimin; savaşı da, savaş sonrasını da çok planlı bir şekilde yönlendirdiği ve yönlendirmeye devam ettiği daha kolay anlaşılıyor. Sistemin devrim lehine kaybettiklerini tekrardan aldığı gibi bir daha kaybetmemek için de önemli tedbirler alıyor. Devrim mücadelesinin kayıpları sadece savaşla yakılan, yıkılan, söndürülen ocaklar değil. Sosyal, siyasal ve psikolojik alana kadar genişletilme istidadı da gösteriyor. Belediyeleri eskisinden daha iyi çalışan, iş yapan, halka daha fazla hizmet götüren bir konuma getirmeye çalışıyorlar. Toplumsal hizmet alanına devletin ağırlığını koyarak kayyumları halkın gözünde daha olumlu konuma getirerek seçimlerde kalıcı kılmayı planlıyorlar.

K. Kürdistan’ı yıktıkları ile bırakmıyorlar. Kendilerine denk sosyal, siyasal ve toplumsal doku ve dengelerle yeniden yapılandırmak istiyorlar. Yıktığını yıktığı gibi bırakıp gitmiyor. Erdoğan ve devleti, yıktıklarının yerine kurnazca yöntemlerle kendi organize yapısını koymaya çalışıyor. K. Kürdistan’ın atanmış olan kayyumlarla bir öncekinden daha iyi yönetildiğini halka göstermeye çalışıyor. Bu bağlamda çok sinsi yöntemler uyguluyor. Ne askeri ve ne de demokrasi mücadelesi alanında Erdoğan devletinin bu sinsi çalışmalarının önü kesilebilmiş, siyasi alandaki yıkım, yerini toparlanmaya bırakabilmiş değil. Kürt Halkı hala neye uğradığını tam olarak anlamış ve buna karşı ne yapması gerektiği konusunda netleşmiş ve yapması gerekenler konusunda işe koyulmuş değil. Bölgeye giden gazetecilerin basına yansıttıkları en net belirleme ”ona da kırgınlar, ona da…” söyleminin ötesine geçemiyor. Bu da Kürt Halkının hala bir kafa karışıklığı yaşamakta olduğunu ifade ediyor. Yaşanmış olan onca badireden, yaşanmış olunan bunca kayıptan sonra hala olup biten hakkında net ve ikna edici bir analiz yapılmamış, devrimci bir eleştiri ve özeleştiri verilerek halka yeni bir güven duygusu verilebilmiş değil.

Yanlışlar, üstü örtülerek düzeltilemez, üstü örtülerek yanlış düzeltme yöntemi halkta güven yaratamaz. Eleştiri ve özeleştirinin devrim mücadelesinin çok önemli öğelerinden birisi olarak görülmesi boşuna bir şey değildir. Eleştiri ve özeleştirinin devrim mücadelesinin önemli rehberlerinden birisi haline gelmesi ve getirilmesinin nedeni: Sadece yanlışı görmek ve göstermek değil, bir daha yanlış yapmama konusunda ders çıkartmak ve bu konuda halka güven vermektir. Kocaman bir ülke, K. Kürdistan yıkıldı, harabeye çevrildi, binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binlercesi yer değiştirdi, başka yerlere göç etti. Bugüne kadar hep düşman suçlandı, yani mâlum ilan edildi. Dönüp kendimize hiç bakmadık, bu kadar yıkımda bizim hiç mi yanlışımız olmadı diye kendimize bir tek soru sormadık. Sorulmuş olan bazı sorular varsa da söz konusu sorulara hiçbir cevap vermedik. Kürt Halkının da canı var, onlar da yorulurlar, usanırlar, “iyi yönetiliyor muyuz” diye kendi kendilerine soru sorarlar. Herhangi bir olumsuzluk karşısında yöneticilerinin sadece düşmanı yermek, suçlamakla kalmayıp, kendilerini de gözden geçirdiklerini görmek isterler. Bundan dolayı Sovyet devriminin lideri Lenin, bilgi birikimi ve hayat deneyimine de dayanarak: Ne kadar batmış örgüt varsa eleştiri, özeleştirisini yapmamış olan örgütlerdir der.

Ben Kürt Halkının genelinin böylesi bir eleştiri ve özeleştiri beklentisi içinde olduğunu düşünüyorum. O nedenle önümüzdeki süreçte yapılacak olan başkanlık referandumunda “HAYIR” propagandası yapılırken HDP, HDK, DBP gibi yapılar tarafından özeleştiri mahiyetinde bir yaklaşımın da düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Yaşadığımız kayıplara, olup biten tüm olumsuzluklara anlaşılır ve ikna edici tespitler yapılmalı ve gereken bazı konularda da özeleştiride bulunulmalıdır. Kürt Halkının yeniden kendine gelmesi, içine düşülmüş olan bu atıllıktan kurtulup tekrardan harekete geçmesi için köklü ve sağlıklı bir eleştiri ve özeleştirinin yapılması gerekiyor. Yoksa halkın kendine gelmesi ve yeniden toparlanması fazla kolay gibi gözükmüyor. Birey ya da toplumun kafasındaki soru işaretleri ikna edici bir şekilde giderilmeden, neleri kaybettiğimiz, kaybettiklerimizi neden kaybettiğimizi kendimizi de, toplumu da ikna edici bir şekilde anlatmadan, nereden başlanması sorusu doğru yanıtlanamaz. Toplumsal ilerlemenin koptuğu yerde “nerede kalmıştık, neden kalmıştık diye” başlanmazsa kalınan ve yeniden başlanan yer kolay anlaşılmaz. O nedenle eleştiri, özeleştiri âtıl kapasitenin yeniden aktif hale getirilebilmesi için bir vites değiştirme işlevi görebilir.
“Nerede kalmıştık?” diyerek kaldığımız yeri, “nereden, nasıl başlamalıyız?” diyerek başlamamız gereken yeri net olarak bilmeden ve söz konusu bilinçle yola devam etmeden eski hızımıza yetişemeyiz. Onca can kaybı, onca yıkım, onca sönen ocaktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. “Bu savaş olmasaydı daha kötü şeyler olurdu” gibisinden Kürt Halkının ödemiş olduğu bunca bedellerle alay edercesine, büyüklere çocuk hikayeleri anlatarak, yaşanmış olan korkunç felaketin üstesinden gelmek, bundan böyle benzeri yanlışlar yapmamak konusunda ikna edici olamaz. Gelinmiş olunan noktada yanlışlarla doğrular birbirinden ayırt edilip, yanlışa yanlış, doğruya doğru denilerek yola devam etmek gerekiyor. Gerekiyor çünkü K. Kürdistan’da özgürlük mücadelesinde bugüne kadar böyle bir felaket yaşanmamış, böylesine ağır bedeller ödenmemişti. O nedenle bu felaketin ve ödenmiş olan ağır bedellerin gelecekte toplum üzerinde ne gibi ve nasıl kırılmalara yol açacağı da kesin olarak bilinmemektedir. Bilinmesi gerekenlerin toplum nezdinde anlaşılır bir tarzda izah edilememesi yarar değil, zarar getirir.

Kürdistan Halkı onlarca yıldır T. Cumhuriyeti devletine karşı amansız bir mücadele yürütüyordu. Onlarca yıldır devam eden savaş hiç Kürt Halkının evinin içine, ocağına, mahallesine, sokağına kadar inmemişti. Bu son yaşanmış olan yıkım K. Kürdistan Halkı için yepyeni bir şey. Yepyeni bir şey olduğu gibi hiçbir inandırıcı ve ikna edici bir muhasebesi de yapılmamış bir olgu. İleride başlayacak referandum nedeni ile bir sorumlu yapının çıkıp Kürt Halkına nelerin, nasıl olup, nasıl geliştiğini anlatmadan, gelecekte nasıl bir mücadele seyrinin izleneceğini söylemeden “referanduma hayır deyin” demesi fazla ikna edici olmaz diye düşünüyorum. Eleştiri, özeleştiri halk üzerinde yıkıcı değil yapıcı bir etki yapar. Kendini de, halkını da ciddiye alan örgütler özeleştiriden çekinmezler. O nedenle Türkiye çapında Erdoğan diktatörlüğüne karşı mücadele eden HDP’nin; yanlışın nerede, nasıl yapıldığı konusunda halkları ikna edici açıklamalarda bulunması gerekir. Böylesi bir yöntem Erdoğan diktatörlüğünün daha çıplak bir biçimde halka anlatılabilmesi için de gerekli. Bu sefer Erdoğan mezaliminin karşısına daha organize, daha tedbirli ve daha yetkin bir perspektifle çıkmak gerekir.

Bu “Hayır“ kampanyası Kürdistan’da alınmış olan yaranın, toplumda yaratmış olduğu acı ve yıkımın boyutunu ölçmek için de önemlidir. Bu bakımdan önemli olduğu kadar, yaraları yeniden sarma, yeniden kendimize gelme, toparlanma için de bir kilometre taşı işlevi görecektir. O nedenle söz konusu referandum, sadece Erdoğan’ın diktatörlüğüne “Hayır” kampanyası olma işlevi görmeyecektir, aynı zamanda geleceğin mücadele zemininin parke taşlarını da örecektir..!

 

Teslim TÖRE-MEZOPOTAMİA NEWS 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d