Hatırlayanlar bilir./ Yakup Aslan.

Read Time:2 Minute, 8 Second

İslam İnkılabından hemen sonra tecrübesiz girişimler neticesinde “dünyayı hemen kurtarma sabırsızlığı” gösterenler, Sünni blok karşısında alternatif bir oluşumun rekabette öne geçebileceğini hesaplayanlara bahane vermiş ve 8 yıl süren savaş başlamıştı. İran’da, Irak’ta hasar görmeyen şehir ve canı yanmayan insan kalmamıştı. Her iki taraftan birer milyon insan öldüğü söyleniyor. Öyle ki artık savaş cephesine gönderecek genç kalmamıştı! Ekonomi ağır hasar görmüş, sosyal yapılanma, İnkılabın dünya mazlumlarını kurtarma büyüsü dağılmıştı… Uluslararası bütün baskılara rağmen İran ve kimi zaman da Irak barışa yanaşmıyordu. Arabulucular ne kadar samimiydiler bilmiyorum, ama sürekli bir diplomasi trafiği hareket halindeydi.
“Kerbela ve Kudüs kurtarılmadan barış olmaz” inancında olanlar, aslında inad ediyorlardı. Kanlı ve travmaya dönüşen acılar yüklü bir inattı. Kendisini “Kadisiye Kahramanı/Serdarı” ilan eden Saddam da Arab ulusalcılarının dolduruşuyla bütün gücünü kullanıyordu. Kimi şehirler haritadan silindi. Halka harcanması gereken bütçeler savaşa harcandı ve bu da yetmedi seferberlik edebiyatıyla halkın elindekilerde alındı. Şehirlerde kan aktı. Yerle bir edildiler. Uzun menzilli füzeler düzenli bir şekilde hava saldırıları eşliğinde başkentleri, uzak şehirleri vuruyordu. İnsanlar ölüyordu. Ama ‘inadım inad’ bir politika ülkeleri imha etmeye devam ediyordu.

Beni Sadr’ın sığınmayı kabul etmediği Irak’ta ‘Halkın Mücahid’leri diye bir olgu vardı. Onların da talebi üzerine, savaştan yorulmuş İran gibi bir ülkeye yeni operasyonlar yapılması ve kumandaya bu örgütün geçmesi kararlaştırıldı. Savaş cephelerinde sürekli geri çekilmeyi adet haline getirmiş Şah döneminin ordusunun dışında inkılab yanlısı güçlerin cephelerde azalmasıyla, zayıflamasıyla birlikte Halkın Mücahidleri bir hafta içerisinde sınırdaki 3 küçük şehri fazla zayiat vermeden aldılar ve onların planına göre bir ay içerisinde Tahran’a kadar ulaşmaları zor olmayacaktı.

Bunun üzerine barışı kabul etmeyen İran yöneticileri, “tek taraflı barış ilan ediyoruz ve bu barış zehrini içiyoruz” demek zorunda kaldılar ve ancak bunu yaparak bu tehlikeli süreçten kendilerini kurtarabildiler. Tarih hiçbir zaman gerçekleri yazmadı, yazmaz. Resmi tarih her zaman kendi masallarını anlattı ve kendisini haklı göstermeye çalıştı. Onca insan neden öldü ve ülkeye o büyük darbenin vurulmasına kimler sebep oldu tarih asla yazmayacak. Veya savaş cephelerinde neler yaşandı asla kimse bilmeyecek…

Sonunda Saddam’ı Kuveyt’e saldırmaya yönlendirdiler ve 8 yıl boyunca sesi çıkmayan ABD, kullandığı tetikçisinin miadı dolduğu için onu o savaşın içinde boğdu. Sonra İran-Irak kaçınılmaz olarak barış masasına oturdular. Sekiz yıl iki ülkede sadece kan aktı, analar karalar bağladılar, evlerden figan sesleri kesilmedi. Çocukların kanlar içerisindeki bedenleri savaşanların öfkesine argüman yapıldı. Neden? Hiç kimse bunun cevabını vermedi, vermeyecek!

Netice olarak 8 yıl da 20 yıl da sürse her çatışmanın, kavganın, savaşın, şiddetin sonu barıştır. Kaçınılmaz olarak. Akıl tutulması esaretinde olmayanlar o zorunlu gün gelmeden barışa yönelirler…
Barış her savaşın efendisidir. Bilene elbette…
YAKUP ASLAN – MEZOPOTAMİANEWS 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: