BAŞKANLIK ERDOĞAN’IN YOLUNUN SONU GİBİ GÖRÜNÜYOR ! /Tesli Töre

Read Time:6 Minute, 8 Second

Erdoğan siyasete ekonomik boyut olarak parmağındaki nikah yüzüğünü göstererek “işte bütün servetim bu yüzük, eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir!” diyerek girdi. Bugün dünyanın en zengin devlet başkanı değilse bile en zenginlerinden birisi konumuna geldi. Ama geldiği bu momentte siyasete girerken tek serveti olarak vatandaşa göstermiş olduğu nikah yüzüğünü yandaşlarının hiç birisinin hatırlayamayacağı kadar onları maniple etti. Maddi ve manevi güç olarak söylediği için hapis yattığı: Camiler kışlamız, minareler süngümüz, müminler askerimizdir dediği yerine şimdi Genelkurmay Başkanı dahil Türk Ordusu tümden, polis teşkilatı olduğu gibi, genel güvenliğin tümü emrinde. Artık Erdoğan’ın kışlası “camiler” değil bütün askeri kışlalardır. Süngüsü minareler değil katillerin, canilerin süngü ve hançerleridir. Askeri müminler değil K. Kürdistan’ın yıktıkları evlerinin duvarlarına ırkçı, katliamcı ve cinsiyetçi küfür yazan katiller ve işkencecilerdir. Yandaşlarının hiçbirisi bunları hatırlayamayacak şekilde çoban Erdoğan tarafından sürüleştirilmişlerdir. Devletin polisi tarafından yakalanan ayakkabı kutuları, yatak odalarının para sayma makinaları, “sıfırla oğlum” dövizleri gibi olguların tümünün faili olarak Fethullah’ı gösterdi ve yandaşı inandırdı. 
 

Bütün dünyanın gözü önünde kameraların karşısına geçip: “Ne istediniz de vermedik” dedi, fakat çocuğunu Fethullah’ın okuluna göndermiş olanlara, bankasına iki lira yatıranlara dünyayı dar etti, hapse koydu, ama Fethullah’ın her “istediğini yapmış” olan Erdoğan’ı, yandaşı hatırlamayacak kadar banallaştırdı. “Sıfır sorun” dedi, bütün komşuları ile kanka oldu, sonra da bütün komşularını düşman ilan etti, tümüne düşmanca davrandı. Yandaşlar “ne oluyor arkadaş” diyemeyecek kadar uyutuldu. Rus savaş uçağı düşürüldü, dönemin başbakanı “emri ben verdim”, Erdoğan “şimdi olsa yine yaparım” dedi, kısa bir süre sonra da gidip Putin’in önünde baş eğerek özür diledi, yandaş “bu da ne böyle” diyemeyeceği kadar sus pus edildi. Türkiye’nin başına hangi kötü şey geldiyse “üst akıl” yaptı diye yıllardır üyesi olmaya çalıştığı AB’yi, stratejik müttefiki olan ABD’yi suçladı. Yandaşı: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demeyecek kadar mallaştırdı. PKK’ye, IŞİD’e, Fethullah Gülen’e, DHKP/C’ye “terörist” dedi sonra da tümüne birden “kokteyl” diyerek sulandırdı, yetmedi, izlemiş olduğu ekonomi-politika nedeni ile pula dönmeye başlayan Türk parası karşısında cebinde, evinde, kasasında döviz taşıyanları da “terörist” ilan edecek kadar tozuttu.
 

Yandaşlarından hiçbirisinin “reis ne oluyor” diyemeyeceği kadar derin uykuya daldırıyor. Vatandaşına, bölge insanına ve insanlığa karşı olmadık ölçüde ve hesabını veremeyecek kadar büyük suçlar işledi. Tek lider olma hevesi ile: Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan dedi, kendisi de tek lider oldu. Fakat uçağını düşürdüğü, pilotunu öldürdüğü Putin’den başka çevresinde kimseyi bırakmayarak yalnız adam konumuna düştü. Bütün bu olumsuzlukları işlerken her seferinde yandaş tarafından mükafatlandırıldı. Ama yandaşın bu hizmeti Erdoğan’ı kurtarmaya yetmedi. İşlemiş olduğu bu kadar ağır suçlardan kurtulmak için memurun, amirin tayininden, tahılın ölçeğinin gramına kadar her şeyin başı olacak bir “Türk tipi başkanlık” tasarladı. Şimdi onu hayata geçirmeye çalışıyor. Çalışmasına çalışıyor fakat, işlemiş olduğu bütün suçların hesabını vereceği bir sona doğru hızla ilerlediğini gösteren veriler de çoğalıyor. Kendisi de bunun farkına vardı ki kendi eli ürünü ve gerçek düşmanı olan ekonomi-politiği görmeye başladı. 
 

Türkiye ekonomisinin bir gerçeği, hatta olmazsa olmazı olan döviz piyasasına hiçbir koşulda, herhangi bir yöntemle kazanamayacağı bir savaş açtı. Kazanamayacağı çünkü Türkiye ekonomisi tepeden tırnağa global kapitalist sermayenin güdümünde bir ekonomi. Bütün dünya global ekonomisi olduğu gibi Türkiye ekonomisi de kendi oligarşisi ile global dünya oligarşisine sıkı sıkıya bağlı ve bağımlı durumdadır. Türkiye ekonomisi asla ve kat’a sadece Türkiye’de yönetilemez, sadece Türkiye’de alınacak tedbir ve uygulanacak yöntemlerle düzelmeye götürülemez. Birincisi bu. İkincisi Türkiye gibi global sistemin bir öğesi olan bütün ülkelerin kapitalizminin kan dolaşımı ve bel direği hem genel piyasa, hem de para, yani döviz piyasasıdır. Cebinde, evinde, kasasında döviz taşıyanlar “terörist” olarak ilan edilirse o ülkenin ekonomisi mutlak bir şekilde batar. Dövizin lanetlenip “terörist” ilan edilmesi sadece borsayı etkilemez, Türkiye ve dünyanın oligarşik yapısının bel kemiği olan ticaret ve bankacılık sistemini de mutlak manada etkiler. Bununla da kalmaz, Türkiye ekonomisinin varlık nedeni olan sanayi taşıma harekatını da kesin olarak ve olumsuz yönde etkiler. Erdoğan “terörist” ilan etmiş olduğu ve tümünü de bir torbaya koyarak adına da “kokteyl terör” dediği terörizme karşı mücadele edebilir, belki belli başarı da elde edebilir, ama “terörist” ilan edip döviz taşıyanla silah taşıyanı aynı kefeye koyar, ona da “terör kokteyli” demeye kalkarsa genel anlamda “teröre” karşı vermekte olduğu savaşı tümden kaybeder.
 

Erdoğan “terör” kavramından şimdiye kadar hep hayır gördü. Eski dostu, müttefiki dediği her şeyini yaptığı, alnını birlikte koydukları secdeye değen yoldaşı Fethullah Gülen’i “terörist” ilan edip, yandaş gözünde şeytanlaştırarak dışladı. Şimdi can ciğer kuzu sarması olduğu, “vesayeti” temizliyorum, hatta devletin bağırsaklarını temizliyorum diyerek hapse koyduğu general ve subayları “Fethullah yaptı, milli orduya kumpas kurdu” diyerek işin içinden çıktı. Canını sıkan herkesi ya “terörist”, ya da “teröriste destek veren” olarak niteleyip karalayarak hapse attırdı, evini ocağını söndürdü. “Terör” sözcüğü Erdoğan için kelimenin gerçek anlamı ile tam bir cankurtaran simidi işlevi gördü. Ama döviz taşıyanla silah taşıyanı aynı kefeye koyup her ikisine de aynı muameleyi gördürmeye kalkarsa “terörizm” kavramı bugüne kadar görmüş olduğu işlevi göremeyecek, tersine dönerek Erdoğan’a zarar verecektir. Erdoğan “teklerden” başlayıp tek liderliğe kadar tırmanınca, içte olmasa bile dışta ileride Erdoğan’a ne oyun oynayacağı bilinmeyen Putin’i saymazsak, yalnız adam olma konumuna geldi. Yalnızlaştıkça dışarıda Putin’e, içeride de MHP lideri Devlet Bahçeli’ye yanaştı.
 

Putin gelecekte ne yapar bilmiyoruz. Fakat Devlet Bahçeli Erdoğan’ı, yaratmış olduğu fiili durumu bir anayasa ile yasallaştırmaya teşvik eti. Tabi ki teşvik etmekle kalmadı, elinden geldiğince yardımcı da oldu, oluyor. Bazı köşe yazarları ve siyasetçiler: Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ı uçurumdan atmak için bu öneride bulunduğunu iddia ediyorlar. Devlet Bahçeli bazılarının sandığı gibi gerçekten Erdoğan’a tuzak mı kurdu yoksa MHP’nin de ideolojisi olan “Türk-İslam” sentezi ideolojinin sistemle birlikte çökmekte olduğunu görüp, “denize düşen yılana sarılır” misali Erdoğan’a mı sarıldı bilmiyorum. Fakat Erdoğan’ı sürüklediği mecranın tehlikeli oluğu, Erdoğan’ın uçuruma doğru yol aldığı kesin. Hani “kazan kazan” diye çok kullanılan bir kavram var. Erdoğan’la Bahçeli bu kavramın tersine: Kaybet kaybet kulvarına girdi. İsmine anayasa dediği aslında sadece Erdoğan’ı koruma ve kollama yasası olan taslak parlamentodan geçse de, referandumda kazansa da, Erdoğan diktatörlüğünün sonunu getirecek bir yasa olacaktır. Çünkü bu yasa her şeyden önce: Dünya Ticaret Örgütü’nü, IMF’yi, Dünya Bankası gibi global dünya ekonomi-politiğini belirleyen, denetleyen, dizayn eden dünya oligarşisine karşı bir yasa içeriği de taşıyor. 
 

Erdoğan döviz taşıyanları “terörist” ilan edip, onları silah taşıyan “teröristlerle” aynı kefeye koyup yandaşlara hedef olarak göstermekle dünya oligarşisine bu mesajı kendi ağzı ile vermiş oldu. Vermiş oldu çünkü döviz piyasasının özgürlüğü, dünya merkezi oligarşisinin olmazsa olmazıdır. Sermaye, döviz özgürlüğünü “terörizm” olarak niteleyen, bilvesile piyasa ve pazar ilişkisini engelleyen her girişim globalizm karşıtı bir keyfiyeti ifade eder. Ayrıca böylesi bir mesajı kendi ağzı ile dünya oligarşisine vermemiş olsaydı da Erdoğan’ın anayasa diye yazdırdığı, kendini koruma ve kollama yasası, sanayi taşıma harekatı önünde çok önemli engeller oluşturacaktır. Sermaye kendi özgürlüğünü kısıtlamayan özgürlüklerin geriye kalan hiçbirisi ile ilgilenmez. Sermaye demokrasiyi, insan haklarını, basın özgürlüğü vb. gibi bütün özgürlükleri sermayenin özgürlüğü için savunur. Çünkü bu özgürlükler aynı zamanda barış, dinginlik ve istikrarlı bir ortamın oluşmasına neden oldukları için piyasa ekonomisine de rahat bir pazar ilişkisi yaratıyorlar. O nedenle halkla piyasa ekonomisinin uyuştuğu tek alan demokrasi alanıdır.
Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, IMF gibi dünya oligarşisini oluşturan yapıların temel işlevi global sermayenin, başka bir söylemle piyasa ekonomisinin önüne çıkan maniaları temizlemektir. Bu bağlamda demokrasi onların da sorunudur. O nedenle Erdoğan’ın bu diktatörlük hevesi dünya oligarşisi için de Erdoğan’ın sonu anlamına gelebilir. 

TESLİM TÖRE-TENDUREK POST

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: