OLUŞMAKTA OLAN YENİ DÜNYA DENGELERİ VE DENGESİZ GİDEN TÜRKİYE

Read Time:6 Minute, 7 Second

Kapitalizm rekabet döneminden tekelcilik dönemine büyük bir bunalımla girdi. Tekelcilik eşyanın tabiatı gereği rekabetçi kapitalizmin rekabetinin bir ürünü olarak oluştu. Rekabetçi kapitalizm döneminde tekelcilik, iktisadın doğal yasası gereği; eski deyimle belirtecek olursak: Büyük balığın küçük balıkları yutarak büyük olanın daha da büyümesi, küçük olanların ise yok olması ile oluşmuştur. Rekabetçi dönemin sermayesinin bir kısmının küçük olanları yutarak tekelleşmesi; doğal ve zorunlu olarak kapitalizmi bir iç başkalaşım yaşamaya zorlamıştır. İç başkalaşımlar doğası gereği bir bunalım da üretirler. O nedenle kapitalizm rekabetçi dönemden tekelcilik aşamasına sıçrama yaparken büyük bir bunalımı da beraberinde getirmiştir. Rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizm dönemine geçerken yaşanmış olan birinci bunalımı Birinci Dünya Savaşı’nı çıkartarak aşabildi. Kapitalizmin birinci krizi rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçiş sürecinde doğduğu gibi ikinci kriz ve ikinci savaş da: Kapitalizmin ulusal pazarda semizleyip, sermaye ihracı yaparak başka ulusların pazarına girmesi sonucu, pazar paylaşımı nedeni ile oldu. 
 

Tekelci sermaye girdiği her ülkeye kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasını da birlikte götürdü. Dolayısı ile kapitalizmin yaratmış olduğu iç başkalaşım dünya çapında bir başkalaşıma neden olmuştu. Bu bağlamda yapılan dünya pazarını paylaşma sorunu ikinci bir bunalımı da beraberinde getirdi. Söz konusu bunalımın aşılması da ancak İkinci Dünya Savaşı çıkartılarak mümkün olmuştur. Pazar paylaşımı nedeni ile İkinci Dünya Savaşı’nı çıkartmış olan Almanya herhangi bir pazar kazanamadığı gibi savaşla birlikte elde avuçta olanı da kaybetmişti. Sözünü etmiş olduğum her iki savaşta da dünyanın bütün doku ve dengeleri yeniden dizayn edilmişti. Global kapitalizm, kapitalizmin bütün evrelerini geride bıraktı. Küresel bir dünya sistemine büyüdü. Kapitalist bir dünya imparatorluğu kurdu. Girmiş olduğu her ülkede sermaye ihracı döneminden kalma eşitsiz gelişim yasasını çöpe atıp onun yerine ülkenin iç olgusu olma prensibini koydu. O nedenle kapitalizme yaşatmış olduğu iç başkalaşım da ulusal, bölgesel iç başkalaşım değil, küresel bir iç başkalaşım oldu. Mevcut konjonktürde bütün dünya global kapitalizmin yaratmış olduğu iç başkalaşım olgusunu yaşıyor. 
 

Mevcut konjonktürde bir dünya savaşı durumu yoktur, ama dünyanın bütün ülkelerinde; bazılarında az sarsıntılı, bazılarında deprem düzleminde küresel bir iç başkalaşım yaşanıyor. Söz konusu başkalaşım bir toplumsal devrimin nitel sıçramalı bir başkalaşımı değil. Fakat bir dünya devrim sürecinin alt basamaklarını örme başkalaşımı konumuna gelebilir. Sosyalizmin ana rahiminde oluşmaya başlayacağı bir gelişim sürecine girilebilir. Çünkü kapitalizm El Kaide, IŞİD, El Nusra vb. gibi korkunç bir barbarlığı da üreterek beraberinde taşıyor. Gelişmeler, kapitalizmin üretmiş ve bütün dünyaya yaymış olduğu barbarlık, Rosa Lüksemburg’un: ”Ya barbarlık ya sosyalizm” dediği öngörüsünü doğrular bir nitelik taşıyor. Rosa’nın bu öngörüsünün en somut örneği bölgemiz Ortadoğu’da kendini gösteriyor. Ortadoğu’da bir yanda IŞİD vb. gibi barbar, şeriatçı, cihatçı dinci örgütler insanları diri diri yakma, kafa kesme, kadınlara, çocuklara tecavüz etme, kadın köle pazarı kurarak kadın pazarlama gibi korkunç barbarlıklar sergilerken, karşıtların birliği yasası gereği söz konusu barbarlığa karşın demokratik ulus, demokratik devlet ve federasyon temelinde oluşmuş bir KSF (Kuzey Suriye Federasyonu) yapılanıyor.
Global kapitalizmin global dünyada yaratmış olduğu iç başkalaşım başka ülkelerde farklı olgulara neden olurken, bölgemizde bu iki karşıt alternatifi üretmiştir. IŞİD’in ABD’nin eli ürünü olduğu kendi yöneticilerinin de ikrarı ile insan toplumu tarafından net olarak bilinmektedir. Bu durum İslam ideolojisinin bu barbarlıktan azade olmadığı gibi İslam’ı çıkarı için kullanan kapitalist emperyalizmden uzak olmadığını da net olarak gösteriyor. O nedenle bu olay sadece İslam ideolojisinin değil kapitalist emperyalizmin de gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Şimdilik bunun her ikisini de kapitalist emperyalizm yapacak. Ne kadarını, nasıl yapar belli değil. Ama insanlığın barbarlık ve insani değer taşıyan KSF yapılanması gibi iki olgudan birisine karar vermesi gerekiyor. Yani ya barbarlık ya sosyalizm ikilemini mukayese etmese bile insanlığın ezici bir çoğunluğunun barbarlığı reddedip, insani değer taşıyan KSF’ye onay vereceğine kuşku yoktur. O nedenle sistemin yaşamakta olduğu bu iç başkalaşımın sosyalizmle barbarlık arasında olmasa bile önce de vurguladığım gibi sosyalizme çıkacak merdivenin alt ve ilk basamağını öreceğine kuşku yoktur. Bir yanda küresel kutuplar kendi iç sorunlarını çözmeye çalışırken bir yandan da dünya çapındaki doku ve dengeleri kendi çıkarlarına denk bir şekilde dizayn etmeye çalışıyorlar. 
 

Söz konusu süreçte çok tuhaf şeyler oluyor. Bugüne kadar olmamış, olabileceği de kimse tarafından tasavvur edilemeyecek olgularla karşılaşılıyor. ABD’nin CIA, FBI, Pentagon gibi üst düzey, etkili ve yetkili devlet kurumları, onlarla birlikte hala devlet başkanı olan Obama Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğini, ABD başkanı seçilen Trump’ı Rusya’nın siber saldırı ile devlet başkanı seçtirdiğini açıkladılar. ABD’nin bu kadar yetkili kurumları açıklamamış olsaydı bu habere dünyada çok az kişi inanırdı. Ama artık inanmamak için hiçbir neden yoktur. Düne kadar tek kutuplu dünya konjonktürünün tek süper gücü olan ABD’nin düşmüş olduğu bu zavallı durum inanılır gibi değil. Bütün bu açıklamalardan sonra dünya nezdinde dünyanın süper güçlerinden birisi olan ABD’yi, dünyanın bir diğer askeri süper gücü olan Rusya’nın seçtirmiş olduğu Trump yönetecek. Buna karşın ABD’nin yeni seçilmiş olan devlet başkanı inandırıcı olmayan yalanlamalarda bulunan Trump, Putin ve Rusya’ya övgüler diziyor, Rusya ile dostluğa sadece ”aptallar” karşı çakar diyerek Obama ve söz konusu açıklamaları yapan devlet kurumlarını “aptallıkla” suçluyor ve ateş püskürüyor. 
 

Bunlar çok tuhaf şeyler. Bunları bir kaç ay öncesine kadar birileri söylese ya da yazsaydı kimse inanmazdı. Diğer tuhaf bir olgu da AB’den geldi. AB Trump’ın seçilmesine tavır aldı. Truman doktrininden bu yana ilk kez AB: ABD’nin askeri gölgesinden çıkıp, kendi askeri ve güvenlik gücünü oluşturma kararı aldı ve uyguluyor. Zaten Trump da neredeyse AB’yi ABD’nin koruyup kolladığı parazit gibi göstermeye çalışmıştı. Bu gidişle NATO kalmaya devam eder mi, kalırsa hangi şartlarda ve nasıl kalır belli değil. NATO’nun güçlü üyelerinden birisi olan Türkiye’yi NATO için önemli bir “tehlike” olarak gördüklerini açıkladılar. O bakımdan NATO kalsa bile mutlaka NATO’nun denetimi, her NATO üyesinin statüsünün yeniden belirlenmesi gerekecek. Başka ve çok önemli bir tuhaflık da küresel güçler Suriye’yi yeniden yapılandırmak, şekillendirmek için Suriye’ye gelirken kendileri aralarındaki ilişkileri, doku ve dengeleri de Suriye üzerinde, Suriye’deki dengelere göre yapılandırıyor olmalarıdır. Suriye’yi dünya aktörlerinin arasındaki doku ve dengeleri etkileme konumuna getiren faktör Kürt faktörüdür. 
 

Yani Rojava ve süreç içerisine büyüyerek evrildiği KSF yapılanmasıdır. Rojava’nın, Kobane’nin kurtuluşu sonrası KSF’ye büyümesi öylesine etkili bir konuma geldi ki, Erdoğan’ın döne döne “ya biz ya PYD” diyerek ABD’yi ikisinden birisini tercih etmeye zorlamasına rağmen ABD Türkiye’yi diplomatik yöntemlerle oyalamaya çalışsa da, PYD demese bile PYD’nin gölgesi olan DSG dedi. ABD’nin bu politikasını Türkiye’nin pek bel bağladığı Trump’ın Dışişleri Bakanı olacak kişi de onayladı. ABD, dünün Rojavası’nı kırk yıllık stratejik ortağı Türkiye’ye tercih etti. Çünkü Rojava izlemiş olduğu mücadele, Suriye toplumuna sunmuş olduğu demokratik ulus, demokratik devlet ve federasyon kuramı ile Suriye’nin olmazsa olmaz bir aktörü konumuna geldi. Erdoğan’sa: Suriye politikasına “sıfır sorunla” başlayıp, “sıfır komşu” değil, düşman komşu konumuna düşerek Suriye ile ilgili bütün kozlarını kaybetti. Suriye iç savaşı boyunca da sürekli yanlış ata, şeriatçı cihatçılara oynadı. Savaşın sonuna doğru Erdoğan’ın desteklediği IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi şeriatçı cihatçı güçler kaybedince Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik hiçbir fonksiyonu kalmadı. 
 

Son olarak Putin’in eteğine yapışıp, Cerablus’u işgal ederek kendini yeniden devreye sokmaya çalışırken iyice çamura battı. Bu durumda Ortadoğu’nun şekillenmesi konusunda bütün rol Suriye’ye kaldı. Savaştan sonra Suriye’de iç dinamizm olarak bir Suriye rejimi, bir de PYD’nin kalacağı kesinlik kazanınca bütün küresel güçler kurmak istedikleri dengeleri bu iki yerli aktör üzerine kurmaya başladı. Erdoğan Türkiyesi dengesini kaybetmiş, dengesiz bir şekilde olup bitene seyirci kaldı. El BAB, Membiç, Rakka palavralarıyla kendini ve yandaşlarını avutmaya çalışıyor. 

Teslim TÖRE- TENDUREKPOST. 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: