

PRATİK’TE TÜRK-KÜRD KARDEŞLİĞİ./FECRİ DOST
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki Kürt meselesinin en derin kırılmalarından birini yaşadığı şu dönemde bile on yıllardır dilimize pelesenk ettiğimiz ama aslında içimizde kangren olan ”kardeşlik” kavramına sığınıp susuyoruz belki de. Oysa sağduyuyla değerlendirildiğinde vefalı bir arkadaşlığın zorunlu kardeşlikten daha evlâ olduğunu görmek zor olmasa gerek. Bizim bu coğrafyadaki kardeşliğimiz Kabil ve Habil’in kan bağından daha öte değildir nihayetinde. Kur’an-ı Kerimin Maide Suresindeki (27, 28, 29, 30 ve 31. ayetleri) Habil-Kabil kardeşlerin hikayesi bu coğrafyada ki Kürtlerin kardeşlik söylemi içerisindeki yerini belirlemeye kâfidir. Sürünün dışında kalan her bireyin azınlık muamelesi gördüğü bu topraklarda Kürtlerin akıbeti çoğunluğun yok sayılışı olarak azınlığın üstünde bir hiçliğe tabi tutulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde bizzat ulusa sesleniş konuşmalarında ısrarla dile getirdiği ”Türkiye Cumhuriyeti içindeki etnik yapısından dolayı bir mozaik gibidir” söylemi içerisinde ki Kürtler bahsedilen mozaikteki en yaralı ancak en eski kavimdir.
Kendi vatanlarında mülteci olan Kürtlere kardeşlik bahşedilirken toplumsal yaşamın her alanında bu kardeşliğin sınırları en keskin şekilde çizilerek Kürtler için sınır ötesi sosyo-psikolojik hatta fiziksel şiddet meşru görülmüştür. Tarihinin hiç bir döneminde Kürtlerle kardeşlik bağını içine sindirememiş (bir kısım) Türk halkının bunu son zamanlarda günlük yaşamda eylemleştirdiği açıkça ortadadır. Öyle ki bu gün Türk vatandaşlarının yüzde 90’dan fazlası Kürt kiracı, Kürt komşu, Kürt gelin, Kürt damat, Kürt çalışan, Kürt arkadaş, çocuklarına eğitim verecek Kürt öğretmen ve toplumsal hiyerarşinin alt ve üst tabakasında olan hiç bir Kürt vatandaşı ile mecbur kalmadıkça bir bağ kurmak istemedikleri aşikardır. Yüzde 10’luk kısımda kalan duyarlı vatandaşları tenzih ederim. Söylemde hata olduysa şimdiden af ola…Ancak toplumsal yaşamın her alanında biraz dikkatli bakmakla görebileceğiniz bir uçurum yukarıda saydığım tüm ilişkilerde bu gün mevcuttur.
”Yüz yıllardır kız alıp kız vermişiz”, ”Aynı cephede sırt sırta savaşmışız”, ”Aynı tastan yemek yemişiz”, ”Aynı çeşmeden su içmişiz”, ”Kapılarımız birbirimizin evlerine açılmış” söylemleri bu gün düşmanca bakışlara evrilip mevsimlik Kürt işçileri dövmeye, Kürtçe konuşan gençleri sokak ortasında linç ederek öldürmeye, yöresel elbiselerle çekilmiş sosyal ağlardaki fotoğraflardan Kürt vatandaşlarını teşhir ederek döve döve Atatürk büstlerini öptürmeye kadar vardıysa biz aslında hiç kardeş olamamışız. Bu ülkede Kürtlere kardeşlik değil üvey ağabeylik yapılmış.
Kürtlere kardeş denildiğinde onların sınırlarda toprağını bekleyen cenazelerini bırakıp dağlarda askerlerin cenazelerini sırtlarında taşıyarak getireceklerine olan inanç tamdır. Kürtlere kardeş denirken kendi evlatlarının cansız bedenlerini buzluklarda günlerce bekletip kardeşim diyenlerin evlatları için canlı kalkan olacakları bilinir. Kürtlere kardeş denirken bir askerin çatışma yerinde eşini ve çocuğunu sözüm ona Kürt düşmanlara bırakıp kaçtığında onların kılına zarar gelmeyeceğini bu ülke milyon kere tecrübe etmiştir. Kürtlere kardeş dendiğinde Kürdistan daki hiçbir Türkün batıdaki Kürt gibi linç edilmeyeceği tecrübeyle sabittir. Kürtlere kardeş dendiğinde kardeş diyenlere kalkacak elin omuzdan koparılacağı bilinir. Bilinir ki Kürtler kardeşliğin her türlü ‘çünkü”lü hakkını kanlarıyla canlarıyla verirler. Bilinir ki Kürtlerin karındaşlığa samimiyeti Kabil’den değil Habil’den gelir. Kürtler Habil gibi Kabil’in kalkan eline kesilecek hesabı mahşere bırakmasını bilir. Bilirler ki Kürtler Türk’ün gücünü gösterenlere Kürt’ün merhametiyle karşılık verirler.
Bu gün bir kardeşlik örneği de sizin filmlerde görüp reyting puanıyla 10 üzerinden 10 vererek gerçekliğine alkış tutacağınız savaşvari sahnelerin yaşandığı Kürt coğrafyasın’da gösteriliyor. Kürtler son bir yıldır Cizre’de, vartoda Dersim’de, Silopi’de, Sur’da, Yüksekova’da hakaride kerboranda kardeşçe birer birer katledildiler. Barış için azat edilen güvercinler vurulmasın, kuş gibi çırpınan kardeşlik söylemi göğüs kafesinizde can vermesin diye kardeşliğinizin gölgesinde yediden yetmişe sessiz sedasız ölüyorlar. Ceylan derisi koltuklarda Kürtlerin ölümlerine iki eli havada mağrurca evet oyu verenlerin torba yasalarıyla, iç güvenlik paketleriyle ne de güzel kardeşlik oyunu oynadıklarını bir kez daha öğrendik. Sokağa çıkma yasağından ötürü kokmasın diye buzluklarda beklettikleri evlatlarını-analarını beyaz bayraklarla sessiz sedasız gömerek kardeşliklerini bir kez daha acının eşiğinden geçirdiler.
Gezideki bir ağaç için etten duvar ören on binlerin kürdistan coğrafyasında ağaçlar ve hayvanlar yakılırken perde arkalarına duvar diplerine saklanıp kardeşliği nasıl harcadıklarına hep beraber şahit olduk. Uzayda da olsa kürtler bir statü elde ettimi devlet tüm gücüyle saldırırken nasıl sus pus olduğunuzu Rojava sathında gördük. Ve yine gördük ki alnı secdeye değen müminlerin kardeşliği tekbir getirerek meydanlarda masum inşaat işçilerini, mevsimlik göçebeleri, otobüslerle seyahat eden Kürtleri tekme tokat dövmekten ibaretmiş. Tüm bu olanlara dönüp baktığımızda Kabil’in Habil’i öldürdükten sonra kardeşini nasıl gömmesi gerektiğini öğrenmesi için Allah’ın ona gönderdiği kargaya bakıp “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim ben?” diye soracak ne utanç ne de samimi bir pişmanlık duyuluyor.
FECRİ DOST-MEZOPOTAMİA NEWS
Average Rating